Yeşilçam’da doğum vs. Gerçek hayatta doğum.

Hepimizin çocukluğumuzda izlediğimiz filmlerden aklımıza kazınan bir doğum hikayesi var. Kadının birden sancısı tutar, apar topar hastaneye yetişilir. Sonrasında çığlık çığlığa bağıran, ter içinde kalmış kadınlar. Hatta hastaneye yetişemeyip yolda doğuran kadınlar.

Eşimin hamileliği ve doğumu sırasında öğrendim ki bunlar aslında gerçek hayatın oldukça dramatize edilmiş halleriymiş. Öncelikle gerçek hamilelik ve doğum sürecini anlatayım. Hamilelik yaklaştığında doktorumuz bizi bu konuda hazırlamıştı. Burada doğumun başladığını anlatan iki gösterge var. Birisi suyun gelmesi, diğeri ise sancılar.

Eğer kadının suyu gelirse acele etmeden, ancak çok da vakit kaybetmeden hastaneye gidilmesi gerekiyor. Bu sırada sancı takip ediliyor. Kadının suyu geldikten sonra ılık bir duş alması tavsiye ediliyor. Ilık bir duşun ardından hastaneye gidip muayene olduktan sonra zaten doktorunuz gerekli yönlendirmeleri yapıyor.

Eğer sancı başladıysa da filmlerdeki gibi ilk taksiye atlayıp hastaneye gitmeniz gerekmiyor. Sancı periyodik oluyor ancak sancı gelme sıklığı seyrekten başlayıp sıklaşıyor. Doğum sancısı başladıysa sancı periyodunu takip etmeniz, sancı sıklığı 10 dakikada 1’e düştükten sonra hazırlanıp hastaneye gitmeniz gerekiyor. Bundan önce hastaneye gitseniz dahi sancı sıklığını takip etmekten başka bir şey yapılmıyormuş.

Bu arada doğum yaklaştığında başlayan yalancı sancılar var. Bunlar doğumun yaklaştığını gösteren işaretler olmakla birlikte doğum sancısından farkı periyodik olmaması. Yani 1-2 kez sancınız geldiyse ve kesildiyse bu muhtemelen yalancı sancıdır. Yaygın mitleri açıkladıktan sonra gelelim bizim doğum hikayemize.

Pazarı pazartesiye bağlayan gece saat 2:00 gibi eşim beni uyandırıp, “Acaba geliyor olabilir mi?” dediğinde biraz uyku sersemliği, biraz da ara ara gelen yalancı sancıların etkisiyle “Gecenin ikisinde gelmez, uyuyabilirsin” demiş olabilirim. Ama bu diğer baba adaylarına tavsiye edeceğim bir şey değil. En azından ilgilenmiş gibi yapmanızı tavsiye ederim.

Salı sabahı ise sıradan bir günmüş gibi işe gittikten sonra arabayı park ettim. Otoparktan ofise yürürken eşimden gelen “Bugünkü işlerini toparla, kızın geliyor olabilir” mesajından sonra eşimle konuştum. Suyunun geldiğini ama sancısı olmadığını söyledi. Ben daha şirkete gireli 10 dakika olmuşken işten çıkıp eve doğru yola çıktım. Eşim de bu arada duşa girip evdeki son hazırlıklarını tamamlıyordu. Melina bizi gece rahatsız etmemiş, gün içinde gelmeye karar vermişti. Evden eşimi alıp sabah trafiğinde ağır ağır hastaneye doğru ilerlerken bir yandan da sancı olmamasının rahatlığıyla sohbet ediyorduk. Bu durumda size de tavsiyem sakinliğinizi korumanız. Merak etmeyin gecikmiyorsunuz. Sonuçta kapınızda bekleyen bir helikopteriniz yoksa zaten sakin kalıp arabayla hastaneye gitmek dışında bir opsiyonunuz da yok.

Gittiğimizde doktorumuz eşimi muayene etti ve doğumun başladığını, odaya alacaklarını söylediğinde saat 09:30 civarıydı. Eşimin sancısı gelmediği için suni sancı verdiler. Bunu da eşime değil sadece bana söylediler, neden sadece bana söylediklerini ben de bilmiyorum. Eşimin kendini strese sokmaması içinmiş. Sancı yavaş yavaş etkisini gösterene kadar biz de hastane odasında yayılmış televizyon izliyorduk. Sancılar biraz daha sıklaşmış, rahim açıklığı doğum için beklenen seviyeye doğru hızla ilerlerken bizi geceyi geçireceğimiz odaya alıp eşime epidural kateterini taktılar. Kasların uyuşup doğumu durdurmaması için epidural kateterini takmak için rahmin belirli bir seviyeye kadar açılmasını bekliyorlar. Aslında doğumun zorlu kısmı da buraya kadar. Epidural sonrası zaten sancılar da hafifledi ve periyodik muayenelerle zamanı beklemeye başladık. Saat 12:45 gibi artık rahim açıklığı doğum için beklenen seviyeye gelince son bir doktor muayenesi sonrası eşimi doğumhaneye aldılar. Eşimin hazırlıkları bittikten sonra beni de çağıracaklarını söylediler ve ben beklemeye başladım.

Burada tekrar Yeşilçam’a, güncel dizi ve filmlere dönüyoruz. Baba doğumhanenin kapısında ya da doğumhanede eşinin doğum yapmasını bekler. Uzun ve sancılı bir süreç sonrası baba kızını görünce ya da kucağına alınca ağlar. Eğer doğumhanedeyse doktor bebeği elinde tutup kaldırıp babaya poz verir. Baba bebeği İlk kucağına aldığı anda duygular şelale olur, baba kızına içinden mektuplar yazar.

Ben de eşimin hazırlıklarının bitmesini beklerken eşim gittikten sadece bir kaç dakika sonra hemşire geldi. Geleyim mi ben de diye elimde fotoğraf makinesiyle sorduğumda hemşire, “Gözünüz aydın, kızınız doğdu bile” dedi. İşte orada planın dışına çıktığımız için ne diyeceğimi, ne hissedeceğimi de anlayamadım. Nasıl yani bitmiş miydi? Hem de bu kadar çabuk. O ana dair tek hatırladığım şey merak. Acaba kızım ve eşim iyi miydi? Kızım nasıldı? Yaklaşık bir 10 dakika sonra doktorumuz hemşirelere “Baba tüm kontrollere gelmişti, yazık adama, merak ediyordur kızını, onu da alın da kızını görsün” demese muhtemelen bir yarım saat daha bekleyecektim kapıda.

Sonrasında ben de girdim ve kızımı ilk kez o zaman gördüm. Temizlenmiş, üzeri giydirilmişti. Umarım bir ömrü birlikte geçireceğimiz, benim için hep küçük kalacak o minik kız orada herşeyden habersiz yatıyordu. Hayatımın en güzel anlarından biriydi. Melina belki başkaları için sıradan bir kız çocuğuydu, belki diğer tüm bebeklere benziyordu. Bizim içinse tarifsiz duyguların kaynağıydı. Bir kaç hatıra fotoğrafı çektikten sonra beni dışarı aldılar. Bir süre sonra sırasıyla Melina’yı ve eşimi de odaya getirdiler.

İşte hayatımızın yeni bir dönemi, yeni bir macerası da böylece başlamış oldu…

Şansın, bahtın açık olsun güzel kız. Dilerim sağlık ve mutluluk dolu upuzun bir ömrün olur…

 

Yeşilçam’da doğum vs. Gerçek hayatta doğum.” için bir yanıt

Yorum bırakın