Momday: Gözde vs. Napolyon’s Mom

Sevgili dostum Gözde, Melina’nın doğumundan sonra hem Melina’nın en yakın takipçisi oldu hem de blog’uma destek vermek amacıyla konuk yazar olmayı kabul etti ve anne olmanın zorluklarını yazdı. Amalfi kıyılarında 3 sene önce yaptığımız yaz tatili hala dün gibiyken çoluklu çocuklu aileler olmamıza şaşırmakla birlikte sözü Gözde’ye bırakıyorum 

—–

“Annelik çok zor”, denir ya hep, 8 buçuk aylık anneyim ve bana şimdiye kadar neler zor geldi anlatayım. Öncelikle anneliğe 10 yasindan beri hazır biri olan ben bile bu kadar zorlanacağımı beklemiyordum. Belki de biraz rahatına düşkün ve sıkıntıya gelemeyen biri olduğumdan abartıyorumdur. Belki de 30 yaşında anne olduğum için bazı kök salmış alışkanlıklarımın hormonlarım tarafından budanması zaman almıştır. Anne olduğunuzda istekler, arzular ve hayaller değişmiyor ama artık bunların önüne geçebilmek için çok geçerli ve doyurucu minik bir sebebiniz oluyor.
Aşağıda sıralayacağım zorlukları belki hiç yaşamadınız ve yaşamayacaksınız. Yasamis, yasayan ve yasayacaklara ise kolayliklar dilerim.

1. Napolyon’un annesi ne demiş? Uyku Uyku Uyku:

Bu zaten en bilineni ama başa gelince zaten biliyordum hazırlıklı geldim diyemiyorsunuz. Uykusuzluk, yatak keyfi yapamama ve her gece erken yatma zorunluluğu(yatmazsan daha uykusuzsun), hepsi pakete dahil. Uyku egitimi gibi bir cozum var diyorlar ama onunla ilgili de karsit gorusler var(buna alisin: her seyle ilgili irili ufakli karsit gorus var annelik camiasinda). Uyusun da buyusun diye bosuna sarkilar soylemiyor milyonlarca anne. Zamana birakiyoruz o zaman.

2. Hastalıkta ve sağlıkta, ölüm bizi ayırıncaya kadar:

En fenası da bu tabii. Bebeğimiz bizi mahvetsin ama sağlıklı olsun gerisi mühim değil, mottosunu neredeyse dövme yaptıracağız. En küçük bir hastalıkta bile tadınız kaçar. Nezle bile olsa, o minik burnu gün içerisinde birçok kez açmak gerekir. Ciyak ciyak ağlar. İçinden, ama koparmadım ki burnunu evladım, dersin.Bitince sarıp sarmalar öpersin. Aşı günlerinin azabı da çok önceden başlar. Kolunu bacağını sımsıkı tutman istenir, aşıyı senin gözünde zalimce yaparlar. Bebeğinle beraber sen de ağlarsın. Ne kadar üzülsen de yan odada gerçekten hasta bir çocuk görürsün, annesinin gözleri kan çanağına dönmüştür. Kendi halinden utanır, o çocuğa da şifa dilersin.

3. Homini de girtlak pufidi kandil tumba yatak:

Süt yetti mi yetmedi mi diye diye 6 ay geçer, ek gıdaya başlanır büyük umutlarla. Zaten annelikte hep şu var; bir şeye tam alışıp düzeni tutturuyorsun diyelim, hop yeni bir güncelleme, yeni bir görev ekleniyor zaten kabarık olan listeye. Ek gıdaya başlamadan önce kitaplar okunur, tariflere bakılır, alet edavat ve malzeme alışverişi yapılır. Teoride her şeye hazırsınız ama o da ne? Bebeğiniz binbir araştırma sonucu satın alınan kaşık karşısında ağzını bile acmaz. Hadi yavaş yavaş yemeğe başladı diyelim. Bu sefer de boğulacak diye korkmaya başlarsın.
Her öğün sonrası çamaşırı, bulaşığı ayrı özel bebek deterjanlarıyla, kendisini de yine ayrı özel bebek sabunuyla temizlersin, üstünü başını değiştirirsin. Mama sandalyesi ve yeri de temizleyeceksin tabii. Sonunda da “Aaah süt vermek ne kolaymış” dersin.

4. Sosyal annelik sorunsalları:
Kafein yasak. Alkol yasak. Gezmek tozmak biraz zor, eskisi gibi degil diyelim. Akıllı telefonlar ozellikle lohusalık döneminde çok işe yarıyor bence. Sosyal hayatını sanal bile olsa sürdürebiliyorsun. Okuyorsun, eşin dostunla konuşuyorsun. Eskiden ne yapıyorlardı merak ediyorum. Odamda 2 saat emzirdiğim zamanlar oldu, karanlıkta tek başıma. Bebeğim seviyordu uyurken emmeyi. Ben de seviyordum o huzurlu anları. Tamam, dünyanın en güzel şeyi kollarında ama bir yere kadar. 2 saat boyunca insan sıkılıyor haliyle. Böyle zamanlarda telefonlar imdadına koşuyorlar.
Bunlar dışında bir de duymak istemediklerin var. Etrafındaki herkes çok biliyor, onlara sinir oluyorsun. En fenası da yabancılar. Hem çok biliyorlar hem de bebeğinin orasından burasından makas almayı ihmal etmiyorlar.Tanıdıklardan gelen nasihatler de kolay göğüslenmiyor. Yeri geliyor eşinin dediği bile batıyor. Herhangi bir anlaşmazlık durumunda bazen anne bazen baba haklı olabiliyor veya iki tarafında kendine göre haklı nedenleri oluyor. Her konuda tek bir doğru yok. En garibi de bazen babayla hemfikir olsan bile annelik içgüdüsü diye bir zımpırık var. O karışıyor bu sefer. Mesela bebekle ayrı odalarda yatmak; özellikle eşim aile yatağını desteklemiyor diye doğru bulduğum bir karardı. Hem güvenli hem de daha rahat uyuyoruz. Ama oğlumu koynumda uyutmak, onunla beraber uyumak da o kadar güzel ki… Sonuçta doğada da böyle, anne dediğin yavrusuyla uyur deyiveriyor o içgüdü.

Tabii ki o beklenen sonla bitirmek istiyorum. Her türlü zorluğa, uykusuz gecelere rağmen anne olmak çok eşsiz ve güzel bir duygu. Baba olmanınsa kağıt üzerinde çok daha tercih edilebilir olduğunu düşünüyorum, Anneliğin guzel yanlarindan yararlanırken fiziksel zorluklardan muaflar. Vücutlari bozulmaz, hormon yok mantıkları hep yan cepte. Baba olsam maddi güç el verdiğince çok çocuk isterdim, derim hep. Babalar alınmasın tabii, hele uçan babalar hiç alınmasın:) Hiçbir çocuk anne baba sevgisinden mahrum büyümesin diyorum ve tüm yavrucaklari öpüyorum.

 

Ekran Resmi 2016-11-27 19.18.27.png

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s