Bugün yazdıklarım biraz kişisel olacak. Evet, ben 1987 yılında blogger annelere tepki olarak doğdum ama bazı blogger anneleri bu kapsamın dışında tutuyorum 🙂
Belki bilenler vardır, sevgili Nihan Kayalıoğlu instagram’daki ünlü blogger annelerden birisi. Benim de severek takip ettiğim, annelik yaklaşımını çok beğendiğim bir anne. Çocukları ile güzel zaman geçirdikleri fotoğraflardan dahi anlaşılıyor. Eminim Lila ve Can Ali büyüdüklerinde çocuklarına dair bir sürü güzel anıları olacak (Bunun önemine birazdan tekrar döneceğim). Anneliğinin yanında kişisel hayatında da zevk sahibi birisi olduğu için çocukları Can Ali ve Lila ile ilgili olmayan paylaşımlarını da severek takip ediyorum. Bugün Lila’nın karlar içinde bir fotoğrafını paylaştı. Bu paylaşımın altında gördüğünüz fotoğraf da işte o fotoğraf. Bu fotoğraf beni aldı, eskilere götürdü. “Neden Uçan Baba?” sorusunun cevabını da tekrar hatırladım bu fotoğrafla.
O yüzden size Uçan Baba’nın hikayesini anlatacağım.
Bu sayfanın ilk postunda aslında biraz bahsetmiştim. Melina doğmadan kısa süre önce İstanbul’da bir yerde oturmuş arkadaşlarımla çay içerken çocuk gelişimiyle ilgili araştırdıklarımı, öğrendiklerimi anlatıyordum. Bunları konuşurken arkadaşlarım neden bunları bir blogda yazmıyorsun demişlerdi. Benim de aslında aklımda olan ama bir türlü harekete geçiremediğim fikrim böylece harekete geçmişti. Hatta blogun ismini de o gece orada olan arkadaşlarımdan birisi önermişti.
Ancak bu işin bir de gözükmeyen yüzü var. Beni tüm bu araştırmaları yapmaya ve Melina için iyi bir baba olmaya iten sebep. Bundan da Melina’ya doğmadan önce yazdığım mektubu yazarken bahsetmiştim. “İyi bir baba olmayı herhangi bir konuda iyi olmayı istediğimden daha çok istiyordum.” demiştim. Yaptığı her işte başarılı olmak isteyen, hırslı bir insan olduğum için değildi bu kaygım.
Ben 4 yaşındayken annem ve babam ayrıldı. Ben parçalanmış bir ailede büyüdüm. Kendimi çok şansız görmüyorum, ben annemle büyüdüm. Annem başta olmak üzere tüm ailem bana çok sahip çıktı. Hiçbirinin hakkını ödeyemem. Ancak herkes gibi ben de anne ve babasıyla büyüyen bir çocuk olmak isterdim.
Ben geriye dönüp baktığımda babamla ilgili sadece tek bir mutlu anım var. Ankara’yı bilenler için yazayım. Babamın evi Ayrancı’daydı, biz ise Kızılay civarında oturuyorduk. Yani yürüyerek yarım saat ile bir saat arası sürecek bir mesafe. Bir gün çıktık, baktık her yer kar olmuş. “Hadi yürüyelim” dedi babam. Yürürken yol üzerinde meclis parkının oraya geldiğimizde aldı attı beni karın içine. Hemen üzerinden kendisi de karın içine atladı ve yaklaşık yarım saat orada karın içinde oynadık, birbirimize kar topu attık. O kadar eğlenmiştim ki, o günü hiç unutmadım.
Elbette herkes iyi bir baba olmak ister. Ancak bunun dışında ben istedim ki Melina mutlu bir aile ortamında büyüsün ve büyüdüğünde benimle bir sürü mutlu anısı olsun. Çocukluğunu ve gençliğini dolu dolu yaşasın.
Melina için mutlu ev ortamını sağlamak için önce iyi bir eş olmaya çalışıyorum, çünkü “mutlu eş, mutlu ev” demektir. İşte tüm bu “eşlere tavsiyeler” yazıları da buradan çıkıyor.
Melina büyürken de babalık sorumluluğumun farkındayım. Ben yedek ebeveyn değilim, ben babayım, yani ben korumasız bir çocuğun mutlu ve sağlıklı bir bireye dönüşmesi sürecinin eşit bir yarısıyım.
Bu süreçte yaşadıklarımı, öğrendiklerimi de hem Melina’ya hatıra kalması için hem de belki birilerine daha ilham olur diye düşünerek herkesle paylaşmak için Uçan Baba’yı kurdum. İşte Uçan Baba’nın hikayesi.
